22 Temmuz 2009
Baydım.
Birilerini çok özlemek neden doğamızda var, bilmek istiyorum. Gerçekten. Hani cidden baydım artık, seni, onu, bunu, anneyi, babayı, ananeyi, nineyi, dedeyi, bebeyi zartı zurtu özlemekten. Nedir bu be kardeşim, bütün dünyanın özleme ihtiyacına sponsor olmuşum gibi. Özleyip özleyip "Özledim beeeen" diye haykırıp yayayım mı insanlara zayıflıklarımı?
14 Temmuz 2009
eller
mortifera,
saplantıya dönüşüyorsun, haberin yok.
seninle ilgili en çok merak ettiğim şey
konuşurken ellerini nasıl kullandığın.
neden bu, ben de anlamadım.
aman, zaten bu aralar sersem gibiyim.
istanbul sıcakları beni telef ediyor.
her gün 4 saat ders...
sıkıcı, yorucu.
ilk midterm kolaydı çok şükür.
ne diyordum? ah, eller.
mortifera, ev arkadaşımla aynı spor salonuna gidiyormuşsun.
dipnot
hani hep diyorlar ya, "ankara'nın en güzel yanı istanbul'a dönüşüdür" diye -ya da öyle bir şeyler, cümleyi düzgün kuramadım-, işte o önerme kesinlikle doğru. şüphe götürmeksizin.
sitem edicem
-ben ki pek fazla aramam insanları, genelde telefonu zır zır öten tarafımdır- aradığım insan bana dönmeyince üzülüyorum. hele de o kişiyle aramda bir arkadaşlık hukuku varsa. insan çok sevdiklerinden sevgisinin ya da ilgisinin karşılığını alamayınca çok kırılıyor.
ve benim kalbim çok kırıldı.
-davos esprisi yapan bünyeleri dövme isteği uyanır içimde, bu yazacaklarımı o meseleyle ilişkilendireni mahvederim-
daha da aramam seni! bir insan mütemadiyen kaybetmez "telefon numaramı". ya da mütemadiyen bozmaz "telefonunu". bu kadarını bilecek kadar görmüş geçirmişliğim var. hayır, sana bozulmuyorum, muhtemelen buradan hiç haberin filan da yok, sadece çok çok kırıldığımı söylemek istiyorum. (ama onu bile söylemek istemiyorum çünkü ne mesaj, ne arama, ne e-mail ne de msn aracılığıyla seninle iletişim kurmak istiyorum.) (ne...ne bağlacı ile olumsuz çekimli fiil kullanılmaz, bağlaç zaten olmusuzluk anlamını taşıyor, belirteyim aman aman)
by the way, ankara'dan nefret ediyorum.
düşünce balonu
"şu an ne yaptığını merak ettiğin biri var mı?"
"hayır, yok. o aşkın emaresi. birilerini özlediğinin ifadesi. ve ben ne aşığım, ne de birilerini özlüyorum."
"anladım."
"senin kimi düşündüğünü biliyorum."
....
her gün onu göreceğim. her gün onunla konuşma fırsatım olacak. her gün kantinden çıkarken karşılaşacağız. gibi.
hissediyorum. şu günlerde okula ve derslere ve saireye katlanmamın bir sebebi varsa, o da o.
04 Temmuz 2009
Eoehh
Eskiden "sözlük" e girdiğimde "günün başlıkları" bölümündeki ilk elli başlığın yirmisi anket olmazdı. Kalan otuz başlığın altısı yazar nicki, kalan 24 başlıktan on ikisi tırt gazete manşetlerinin sözlüğe taşınmış, altına özensiz linkler verilmiş halleri, kalan on iki başlığın yedisi saçma "aşk" "seks" "kezban" "orospu" "bir bok" kelime/kelime gruplarını içeren başlıklar olmazdı. Kalan beşine de "umarım işe yarar bir şeyler vardır" umuduyla tıklamak zorunda kalmazdım.
---------
Yüzdelerle ifade edelim:
40% anket
12% nick altı
24% gazete manşeti
14% tespitimsi tanımımsı tanımlanamayan başlıklar
10% piyango bana çıkar mı ki? umuduna benzer umutlarla tıklanan başlıklar
Evet, sizlere sevgili "sözlük"ün son halini "tespitlerim" ile aktardım. Hayrını görün.
Şöyle ki
Merhabalar,
"Kim var orada?"
Bu soruyu soran her adam ölüyor tırt Hollywood korku filmlerindeki. Bi' de durmaksızın devrik cümleler kuranları zebaniler gelip götürüyormuş, öyle duyum aldım. Ah, korku filmlerine döneyim. -Kokru yazıp düzeltmem gerekti de- Ben var ya, bu filmlerden nefret ettiğim kadar hiçbir şeyden nefret etmiyorum sanırım. (Ah, aslına bakarsan Hugh Grant'in oynamadığı romantik komedileri izlemeyi reddediyorum bir de, romantik komedilerden de nefret ettiğimi söyleyebiliriz sanırım.) Ne diyordum? Korku filmleri. Evet. İnsanın hayat enerjsini emen bazı şeyler var böyle, lanetler bilmemneler filan hiç açmıyor beni. Batıl inançları olan biri değilim, zaten her gün korku filmlerinin çevrildiği bir ülkede yaşıyoruz ya.
Ya bu arada Amanda Abizaid'in (çok da cins bir isim, korkutuyor beni bilhassa soyad) "A place in time"ını dinliyorum. Sürekli aynı şeyi söylüyor çok fena baydım. Ah, sonunda değişti. Bir Nick Cave - Warren Ellis şaheseri çalıyor şu anda. "Moving on".
Niyetim her kelimesiyle, cümlesiyle, paragrafıyla bir bütünlük içinde olan bir yazı yazmaktı, konunun nereye gideceğini asla kestiremesem de, belli bir şeyden bahsedebileceğime inanıyordum, zihnimin o kadar düzenli olduğuna inanıyordum (şu anda). Fakat değilmiş anlaşılan. Gerçi fonda farklı modlarda yığınla şarkı çalması da sebep olabilir saçma sapan şeyler yazmamda. Bilemedim.
Facebook'umu kapattım. Facebook, datebook olmuştu, tacizbook olmuştu benim için. (bu noktada yazarın fıstık gibi bir genç kız olduğunu anlıyoruz) Hayır, üzgünüm, facebook'tan fake hesaplarla atılan güya felsefik mesajlar beni etkilemiyor. Belki gay bir arkadaşınızı etkileyebilirsiniz o mesajla, beyefendi. Ben onlara "alllllerjikim". Gel, bir çay içelim, beraber Bebek'te yürüyelim, derdini anlat. Kimseyi ısırmadım şimdiye kadar. Bir de yüz vermediğim zaman takındığın "küçük dağları ben yaratmıştım zaten, senin de aslında aman aman bir güzelliğin yok" tavrına ne demeli? (beş dakika önce "çok güzelsin" diyordun, hatırlatırım!) Korkma, şimdiye kadar kimseyi "beni beğendiği için" (dikkatini çekiyorum, "benden hoşlandığı için" ya da "bana aşık olduğu için" demiyorum) rencide etmedim, hiçbir erkeği "bak işte şu çocuk" diye -zaten az sayıda olan- kız arkadaşlarıma ifşa etmedim.
Neyse, sevgilerimi sunuyorum. Yazı bir şeye benzemiyor, zaten blog yazmanın esas amacı da saçmalamak değil mi? Bana öyle geliyor da. Özgürce atıp tutabileceğim bir mecra olması çok güzel.
03 Temmuz 2009
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)