20 Şubat 2011

Derdin ne senin?

Bazen diyorum, gitsem bir oduncunun karısı olsam, tüfeğim olsa avlansam, hayatım daha mı basit olurdu? Daha mı katlanılabilir olurdu ya da? Sanmıyorum. Hayat her haliyle katlanılmaz bir şey, çoğu zaman.

Ben hikaye anlatmıyorum. İstemiyorum anlatmak. Hayatım hikaye değil çünkü. Kendi içinde trajik, güldüren, gülümseten, kızdıran ve başka pek çok duyguyu yaşatan bir oyunu oynuyorum. Belki de bu yüzden yazmaya ihtiyaç duyuyorum, kafamda türlü karakterler yaratıyor, yeni resimler çiziyor, yatağımdan fırlayıp onları kağıda dökmeye çalışıyorum. Henry Chinaski, karakter olarak ilgimi çekse de ona dönüşmeyi istemem. Hoşuma gitmediğinden değil, olamayacağımı bildiğimden. Ne kadar özgürleşmeye çalışsa da bazı düşüncelerim, belli toplumsal normları, kuralları, inançları reddetmeyi reddediyor. Üstesinden gelemiyorum. Kendisiyle savaşa girmiş bir karakter. Partideki çılgın, yemek masasındaki durgun kız. Yalnız kalmaktan hoşlandığını söylediğinde yadırganan tip. Normal değilsin! Normal değilsin! O zaman neden bu kadar ısrarcısın, düz insan olmakta? Derdin ne senin?

Hiç yorum yok: