Bir adamı bir odaya kapatın. Mesela 1984'teki o özel odaya. (Bilmem kaç no'lu odaydı, üşendim araştırmaya. Unutmuşum.)
Orada en büyük korkusuyla yüzleştir. Ama asla korkusuyla baş başa bırakma. mesela işkenceden korkuyorsa ona asla işkence yapma. Sadece biraz sonra işkence yapılmaya başlanacağına inandır.
İşkenceden daha kötü olur.
İngiltere'de başı kesilerek idam edilen birinin başını alıp halka gösterirlermiş orta çağ'da -ve belki biraz daha sonrasında. bunun sebebi idamı izleyenlerin ölünün kafasını görmeleri değil; ölünün halkı görmesiymiş. Çünkü kafa kesildikten beş - altı saniye sonrasına kadar kan dolaşımı olduğundan bilinç açık kalıyor. Yani kafanın kesildiğini biliyorsun, saçlarından kavramış biri seni yukarı kaldırmış ve halkı gösteriyor. O anı yaşıyorsun.
Ölümün kendisinden daha kötü.
Anne - babayı, abi - kardeş, abla nine amca oğlu vs... tüm bunları kaybetme korkusu onları kaybetmekten daha kötü. Öldükleri zaman, beyin savunma mekanizmasını çalıştırıyor. Uyuşuyorsun, düşünemiyorsun, günler çok hızlı akıp geçiyor. İki ay içinde normal düzenine kavuşuyorsun.
Beklemek, ölüm haberlerini almaktan daha kötü.
Aptallık yapıyorsunuz, kendinizi ölümün en korkunç şey olduğuna inandırıyorsunuz. Yanılıyorsunuz.
Ölümü yaşamak daha kötü.
...Sonra zaten beyin var. Her şeyin üstünde bir güç. akıl senin değil mi? Herkes bir gün ölmeyecek mi? Bunu unutma. herkes bir gün ölecek. Şimdiden bunu düşünmek bir boka yaramayacak. Evet annen de baban da normal şartlarda senden önce ölecek. Mezarlarına gidip geleceksin. inançlıysan dua edeceksin, değilsen bakarsın boş boş. Ama bunu yaşayacaksın. Niye korkuyorsun ki? Niye korkulur ki?
*Bir yerde yayımlamıştım. Buraya da taşımayı uygun gördüm.*
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder