15 Mart 2009

Hey You

Fonda bu şarkı olduğu için başlığı bu şekilde açıyorum. Genel olarak, henüz ne yazacağımı bilmeden yazdığım yazılardan bir başkası olacak gibi duruyor bu da.

Ben çok konuşkan biri değilim. İnsnalarda şu kanıyı oluşturmuşum anladığım kadarıyla: normal ama değil. Mutlu ama değil. Hüzünlü...
Ben buyum işte. Ne bir taraftaki ne de öbür taraftakiyim. "Ben" demeyi seviyorum. Bunu herhangi bir ideoloji etkiisnde kalmadan yapıyorum. Ne sosyalistim ne kapitalist. Sağcı değilim, solcu değilim. Ateist değilim, dindar değilim. Hep ortada kalmışım toplumun genel konuları için. İnsanları tarih boyunca bölen, ikiye ayıran, parçalayan konularda, ideolojilerde ben yokum. Kabul edemiyorum. Hiçbir ideoloji tam olarak beni tatmin etmiyor, eksiksiz bir yasa göremiyorum, tamam olmuş bir oluşum bulamıyorum. İşte bu sebeple ben kendimi onlardan soyutluyorum. Siyaset sonuç olarak, ben siyasetten uzağım. Ben arkadaşlarımdan da uzağım, ben ailemden de uzağım. Ben... ben kendimden de uzağım.

İsterdim burada ilgi alanlarımı sıralayayım, isterdim burada hayatımın aşkını yazayım, isterdim burada deniz, güneş edebiyatı yapayım. Çok güzel anılarımdan bahsedeyim (ki varlar) ama ben yapmıyorum. Yapamıyorum. Ben sessizim. Buraya çok şey yazdığımı, kendimi bu şekilde ifade ettiğimi düşünüyorsunuz; ama derine bakınca yazılarımda çok az şey anlatığımı fark edersiniz. Benimle yüzyüe tanışırsanız eğer o zaman bu dediğimi anlayacaksınız.

Sessizim demiştim, bunun ne derece anlamlı bir şey olduğunu anlamayabilirsiniz. Bunu yapanları yadırgayabilirsiniz. Sadece kendini dinleyen, bütün gün kendisiyle beraber olan birinden ne beklersiniz? Çok şey beklenmeli aslında, mutluluk hakkında değil; ama mutsuzluk hakkında çok şey anlatabilir size. Zaten şunu anlamanızı dileirm; mutsuz insan mutluluğun değerini anlayabilendir.

Daha önceki pek çok ortamda yazdım, yazılı metinlerimin bulunduğu sözlüklerde ve kimsenin bilmediği, rastgele nicklerle yazılar gönderdiğim sitelerde buna değindim. her neyse zaten belirtmiş bir yazısında, buradaki nickimle, yani "Neyse" olarak eusözlük'te yazıyorum. Ekşi sözlükte'de bir başka nickle yazıyorum. Daha önce imzamın olduuğu pek çok yerde şunu demişim, yazmışımdır burada da tekrarlamakla yükümlü hissediyorum kendimi: Depresyona girmemiş, hayatın dibine inmemiş insanlar düz, sıradan insanlardır. Gerçek yaratıcılar, gerçekten mutluluğu hissedebilenler depresyon denen, bunalım denen o acımasız hırkayı giyenlerdir.

Ben girdim depresyona. Çıkmam çok uzun sürdü; gerçi hâlâ çıkmış sayılmam. Böyle bir yan etkisi var ne yazık ki: Tam olarak asla bitmiyor. Bir kere yalnız olmaktan zevk aldığınızda, bir kez sabah uyanmamayı dilediğinizde o şey artk sizin yakanız yapışmış oluyor. Uykunun hem sarıp sarmaladığı hem de bir lanet gibi üstünüze çöktüğü anlara şahit oluyorsunuz. Hem sevip hem nefret etme duygusunu uykuya karşı bile hissedebilme yeteneğiniz olduğunu fark ediyorsunuz.
Aslında çok şey fark ediyorsunuz. Hayatınız baştan aşağı değişiyor, duygularınızın aslında bir yalan, hayatınızın aslında sonu olmayan bir opera olduğunu anlıyorsunuz. Sonra tam bunları anladığınızda ve her şeyi çözdüğünüze inandığınızda aslında anladıklarınızın tamamının yalan olduğunu fark ediyorsunuz. Bir bebek. Bir bebek kadar acizsiniz. Bakın bunları yazınca ne kadar korkutucu geldi değil mi? Şimdi bunları bir insan empoze ettiğinizi düşünün. Hayatı boyunca hiçbir ideolojiye bağlı olmamış birine bunları aşıladığınızı ve hepsini onun kendi isteğiyle yaptığınızı düşünün. Hayatında bu kadar acımasız ve köklü değişiklikler olan biri, tüm bunlardan bir şekilde sağ çıkanimiş biri normal kalıplara sığabilir mi? Tek bir yöne kanalize olmuş şeyleri kabul edebilir mi?

Şu noktadan sonra yazarsam eğer gerçekten bir şeyleri açık edebilirim.

Hiç yorum yok: