14 Mart 2009

Umursamak, Umursanmamak

Beni içinde bulunduğum andan koparan iki şey var: Biri kitap okumak, diğeri de yazmak. İlkini koca koca Wiley kitaplarını okumak zorunda kalmadan önce (ders kitabı) şiir hariç her tür için sık sık gerçekleştirmeme rağmen, son zamanlarda beni alıp götürebilen tek şeyin kendimi ifade edebilme çabası olduğunu fark ediyorum. Bu ne kadar doğrudur bilemem tabi, tamamen hayal ürünü - klişeleşelim,  1 ve 0'lardan oluşan - bir dünyaya kendinizden bir şeyler katıyorsun. Düşününce bunu, hayli ürküyorum.

Birilerinin dünyasını dışarıdan izlemek ne kadar güzelse, izlenmediğini bildiğin bir dünyada yaşadığını bilmek de o kadar güzel. Çift taraflı bir sorun aslına bakarsan, kendi halinde kalmayı seçtiğin anlar ne kadar sık değişiyorsa, birileri tarafından umursanma isteğin de o kadar sık değişiyor. Diyeceğim o ki, birbirine bağlı fonksiyonlar bunlar. Haydi hepimiz hepimizi umursayalım. Ya da umursamayalım.

Aah, lise günlerinden bir şey hatırladım:

Neyse, her neyse, ikiniz de kendi kağıtlarınıza dönüyorsunuz, bir daha olursa ikinizinkini de alırım !

1 yorum:

neyse dedi ki...

Galiba kendi yazdılarımıza yorum yollamak yanlış bir şey. Ancak sırf bu blog kültürünü öğrenmemek adına hiçbir bloga bakmamaya karar verdim. Ve acaba ikimiz de aynı konu başlığına yazabilme hakkına sahip miyiz? Bak işte bunu öğrenmek lazım. Neyse...

Ne kadar değerli bir şeydir: Derste kopya çekmek kadar hiçbir şeyden korkmayan bir arkadşaınızın size kopya vermek için pek çok şeyi riske atması.Çok şey söylemeye gerek yok; o gün omzuna dokunup teşekkür etmiştim zaten ona.