19 Mart 2009

Ben

Günüm çok yorucu geçti. Bünyem fazla mı zayıfladı yine, yoksa bir gün içine sığdırdığım yüzlerce iş katlanıp binlere mi ulaştı, bilemiyorum. Fikir değiştirdim, biliyorum: Bünyem zayıf. Çünkü haftalardır her günü aynı geçiriyorum: Okula git, eve gel, çantayı yere at, bilgisayarı aç, mail, facebook ve bilumum hesapları kontrol et, bir şeyler oku, "yine ders çalışmadım" diye hayıflanarak, "yarın kesin çalışacağım" diyerek uyu. Aah, uyumak için bile protokol lazım, kim ister gözleri kapanıp başı önüne düşerken banyoya gidip, yüz göz temizleyip, diş fırçalayıp, pijama giyip yatağa gitmeyi ? Son derece nahoş.

Ben aslında koca bir günü pijamasıyla, kapıdan dışarı adım atmadan geçirebilecek bir insanım - ki zaten son dönemde sıklıkla yapar oldum bunu - ama cık cık, her zamanki gibi "işleri kuralına uygun yapma alışkanlığım" "aklıma eseni yapma arzularım"ın önüne geçiyor.

Şimdi bunu niçin dedim, bilmiyorum. Birkaç gündür burada yalnızım, ve şuna karar verdim: YALNIZ KALMAK BERBAT ! Evet. Ama yalnız olmayabileceğini bildiğin zamanlarda yalnız kalmak. Belirteyim. Zaten kendi başınaysan ve bunu değiştirme imkanın yoksa, o zaman kendinle baş başa kalmaktan zevk almaya çalışabilirsin. O mübah bak.

On dokuz yaşındayım ve kendimi bazen çok büyük hissediyorum. Bazı şeyleri yapamayacak kadar büyük. Ama yaşımın bir parka gidip salıncakta sallanmaya engel olacak kadar fazla olduğunu hiç sanmıyorum. Geçenlerde bir arkadaşıma dedim, "Parka gidelim, haydi, değişiklik olur, stres atarız!" Bana "Bunu önerdiğine inanamıyorum, yaşımız kaç, başımız kaç?" dedi. O an içimde uyanan o kişiden millerce uzaklaşma isteğini zorla bastırdım, zira esasında çok sevdiğim bir insandı kendisi. Ama bugün kendimi çok da küçük hissettim: Yani ben zaten ne biriktirdim ki hayat ve saire konusunda ahkam kesebilirim? Can Dündar yeni bir programa başlamış, "Canlı Gaste" diye. İşte ona bugün Hakkı Devrim konuktu ve bir şeyler, bir şeyler dedi, ardından "Rahmetli ile bir gün baya tartışmıştık bu konuyla ilgili, altmışlarda filan". O an - kesinlikle konuyla alakası yok - önce bir "eheh" gülüşü, ardından "eheheheh" gülüşü, ardından "ahahahahahahahahahah" gülüşü geldi. Kendime hiç bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum. 

Her neyse. Konuma döneyim. Aslında konuya değil de, başlığa: Bu blog yazma işi kadar bencilce bir şey yok, ona kanaat getirdim. Biz sevgili, orada olmayan okuyucularımız için değil, kendimiz için, kimsenin yazmayacağı şeyler için buralarda takılacağımızı söyleyip duruyoruz, üzerine geyikler de çeviriyoruz filan ama, bugün tamamıyla anladım, gerçekten bencilce davranıyoruz. Diğer yazar beyi bilmem ama ben çok bencilce davranıyorum. Bak, her cümlemi "ben" formunda kuruyorum. Çünkü hayatımda farklı bir şey yok aslında "ben"den başka - ki o da yeterince değişken aslında. Garip bir şey.

Biraz zihnim dağınık, son derece farkındayım. Bilinçli olarak yaptığım bir şey değil, aklımdaki onlarca şeyin gönüllerince takılmalarına izin vermek - evet, düşüncenin de bilinci var, orası kesin, zihin katman katman, tetra pak kutuları gibi (ne alakaysa) - ve ben o bilinçli şeyleri kontrol edemiyorum. Saçma benzetmelerimi sevenler var, bunu biliyorum - ki bu insanlar, o benzetmeleri saçmalıktan çıkartıp bir mantık çerçevesine oturtmamı sağlıyorlar. Hepsine buradan teşekkür ediyorum. Biraz daha devam edip Oscar törenlerine yaraşır bir monologa çevireceğim yazımı. Vazgeçiyorum o yüzden, ve bu konuyu kapatıyorum.

Eklem ağrılarım son günlerde dayanılmaz bir hal aldı. Hava durumunu düzenli olarak rapor ediyorum arkadaşlarıma, ve her gün, bir öncekinden daha net bir tahminde bulunabilmek beni çok üzüyor. Biraz okudum araştırdım. Romatizmal ağrıların - türüne göre değişiyor elbette - kalp üzerinde de etkisi oluyormuş. Hastalık hastası değilim ama, zaman zaman gelen sıkışmalarımın nedenini de merak ediyorum. En kısa zamanda bir doktora görünmeliyim sanırım...

7 yorum:

neyse dedi ki...

Ahh, bunu ben yazacktım ama ya... "ben" demenin ne kadar kolay olduğunu ve güzel olduğunu.
Kendim için yazıyorum her neyse, sen de öyle. Ve birbirimizin okuyacağını düşünüyoruz.
Blog, farklı bir kültür. Kopmak zor olur.

her neyse dedi ki...

Haklısın. O yüzden ben burdayım zaten. Ben. Fazla çekici yaa. Ben. "Ego" gibi. O kitap üstünde hala tartışamadık bu arada..

neyse dedi ki...

Ayn Rand'ın "Ben"i hakkında mı?

her neyse dedi ki...

Evet. Kaldı öyle. İlk defa bir kitabı çize çize okumuştum, hiç hoşlanmam kitaba çiziktirip not almaktan.

neyse dedi ki...

O kitabı tartışmalıyız evet.
Ben hiç yapmadım bugüne kada ro işi, ancak geçen gün ciddi ciddi postit (böyle miydi?) kullanmayı düşündüm. Çok karizmatik ya... Hafif eğik bir el yazısıyla kısa ve öz notlar. Ahh ah.

her neyse dedi ki...

Ehehehe bak onu yapıyorum zaman zaman... Ben senden daha karizmatiğim ahahah =) Gerçi bu "karizma" sözcüğü seninle özdeşleşti artık, kim "karizma" dese aklıma sen geliyorsun =)

neyse dedi ki...

Eh benim de Mehmet geliyor. Fotoğrafıma bakıp söylemiş ya.